Catania (7. Gün)

Sabah Catania’da trenden indik. Biz önde, bizim Jöntürkler arkada, yürüye yürüye Via Politi üzerindeki hostelimize vardık. Saat henüz yedi buçuk, hostel kapalı. Bu hostel müessesesi de böyle birşey işte, adam evinde uyuyor kardeşim. Uyanınca biz de yataklarımıza kavuşacağız inşallah. O zamana kadar gidip köşedeki pastane-kafe-bar karışımı yere oturduk. Catania’lılar sabah buraya uğrayıp kahvesini içiyor, çöreğini yiyiyor, üstüne bir de likör içiyor, oooh. Ondan sonra işe gidiyor. İçerisi çok küçük, fakat vızır vızır. Biz de tiyatro sahnesinde oyun seyreder gibi geleni geçeni seyrettik.

Catania küçük, sevimli, kendi halinde bir sayfiye kenti. Plajları ile meşhur. Yataklarımıza kavuştuktan sonra 2-3 saat kadar hostelde uyuyup öğleden sonra denize gitmeye karar verdik. Fakat Sicilya’da İtalyanca bilmiyorsanız ayvayı yediniz, zira İngilizce çat-pat seviyesinde dahi konuşulmuyor. Scuzi, dove, playa gibi bir takım kulağa hoş gelen kelimeleri arka arkaya sıralayarak deniz kıyısına nasıl gideceğimizi öğrenmeye çalışıyoruz. İtalyanlar son derece yardımsever. Üç kelimelik İtalyancamızla sorduğumuz sorulara on beş dakika, canla başla cevap veriyorlar. Bir de ne anlattıklarını anlasak şahane olacak. Catania halkının yarısına yol sorduktan ve yine de yolu öğrenemedikten sonra, otobüste içine bikini giymiş bir kızı görüp peşine takıldık ve nihayet plajı bulduk!

Ne yazık ki buranın denizi Kilyos-Şile tadında, kumlu ve dalgalı. Yani öyle girilmesi pek hoş bir deniz değil. O yüzden biz de plaja ulaşmaya çalışırken harcadığımız zamandan daha azını plajda geçirip şehre döndük ve Catania’nın simgesi olan, 1693’te şehrin koruyucusu Azize Agata adına yapılmış katedrale karşı, meydandaki kafelerde oturup kahve içmeyi tercih ettik.

Catania’ya turist getiren önemli nedenlerin başında, çok yakında bulunan Etna Yanardağı geliyor. Siz de turist olarak Catania’ya giderseniz plaja veya Etna’ya gidebilir, bunun dışında gündüz bizdekine benzeyen sebze-meyve ve balık pazarlarını gezebilir, ünlü markaların mağazalarının sıralandığı alışveriş caddelerinde turlayabilir, gece ise küçük sokakları ve sokakların birleştiği minik meydanları dolduran açıkhava lokantalarında İtalyan yemeklerinin tadına varabilirsiniz.

Gece geç saatte hostele dönüyoruz. Yanımdaki ranzada Japon bir kız yatıyor. Kendi aramızada kızcağızdan Pikachu diye bahsedip duruyoruz. Kendi milletinin tipik bir örneği bizim Pikachu. Bunlar İngilizce’yi teoride iyi bilmelerine rağmen konuşmakta ve dolayısıyla anlaşmakta zorluk çekerler. Gayet güleryüzlü, sıcakkanlı, saygılı ve bağımsızdırlar. Tek başına seyahat edenine çok rastlanır. Nitekim bizim Japon kız, “Lisa” da yalnız geziyordu. Bir diğer özellikleri de kendilerine İngilizce’den bir isim seçip uluslararası ortamlarda onu kullanmalarıdır. Nedense kendi isimlerinin telaffuzunun bizler için çok zor olduğuna inanmışlardır. Fakat işin komik tarafı, kendilerine sadece isim seçerler, soyadları yoktur. Çinlilerde de vardır bu alışkanlık. İş nedeniyle tanıştığım Çinli bir kız bana kartvizitini vermişti. Üzerinde Rachel yazıyordu sadece!

Lisa, iki aydır yollardaymış. İstanbul’a da uğramış. Hakikaten süper tipik bir Japon. Biraz tuhaf, fakat hepimizin bayıldığı, tarz mı tarz kıyafetler giyiyor. Bir kısmının ne olduğunu bile bilmediğim, minik minik bir sürü elektronik aletle dolaşıyor, hatta onlarla uyuyor! Internetin karşısından kalkmıyor. Ya mesajlaşıyor, ya chat yapıyor… Gecenin köründe bile vızır vızır maşallah 🙂

PAYLAŞ: